Birçok kültürde çok fazla sayıda hikaye ve şarkıya konu olan aşk aslında nedir hiç düşündünüz mü? Tabi ciddi olarak düşünmekten bahsediyorum. Bir insanın diğer bir insandan bazen kendi hayatını hiçe sayacak şekilde hoşlanmasının sebebi nedir? Aşk sonsuza dek sürer mi? Peki bu durum ne kadar bilinçli bir durumdur? Bunları hepsi zaman zaman düşündüğümüz ve aklımızı karıştırdığı için üstünde pek durmadığımız sorulardır. Ancak hepsinin mantıklı ve beklediğimizden basit bir açıklaması mevcuttur.
Aşk üzerine hali hazırda yapılmış birçok felsefi yorumun deneyimlerden geldiğini düşünürsek bilimsel bir açıklama getirmeden bile konu üzerinde belli bir miktar öngörü geliştirmek mümkündür. "Aşk bir ateş gibidir insanı yakar" ya da "Aşık adamın gözü başkasını görmez" gibi anonimleşmiş deyişler buna güzel örneklerdir. Peki gerçekte nasıl aşık oluruz? Bunun olmasını sağlayan sürecin başını görme duyumuz çeker. Genetik ve bir parça da olsa toplum tarafından belirlenen fiziksel standartlar uzaktan belli bir dişi ya da erkeğin sağlık durumu, üretkenlik düzeyi ve sosyal statüsü hakkında belli başlı bilgiler vererek bilinç altımızı etkiler.Bilinç altımız aslında hayatımızda sandığımızdan çok daha fazla etkilidir. Karar almadan basit günlük işlere kadar birçok konuda kontrol sahibidir. Siz bisiklet sürerken aslında denge kontrolü ve tehdit algılama işleri siz direk olarak gerçekleştirmezseniz. Bir kere bisiklet sürmeyi öğrendikten sonra görevi bilinç altınız devralır. Aynı şey eş seçiminde de söz konusudur. Burada bilinçli olarak yapılabilecek çok az şey vardır. Bunun temel sebebi bilinç altımızın daha önceden yüklenen bilgiler ışığında bizi aşırı yüklemeden kurtulmak için bazı tercihleri otomatik yapmasıdır. Buna örnek olarak uzun boyluların kısalara, formda kişilerin kilolulara göre daha fazla tercih edilmesini verebiliriz.
Bir diğer insanın kokusunu alabilecek kadar yaklaştığınızda ise işin kontrolünü "feromonlar" devralır. Feromonlar birçok canlı tarafından salgılanan ve bireyler arasında iletişimi sağlayan salgılardır. Kuşlar dışında birçok tür tarafından iz sürme, alarm verip çevredekileri uyarma, cinsel uyarma amacıyla ve alıcının davranış ve psikolojisini değiştirme amacı ile kullanılabilmektedir. İnsanlar arasındaki etkileşimlerde feromonların rolü büyüktür. Bu yaydığımız doğal koku başlıca o insanın yediği içtiği besinler, geçirmekte olduğu hastalıklar, kişinin yaşam tarzı, cinsiyeti ve cinsel durumu, genetik yapısı ve aldığı ilaçlar gibi birçok şey hakkında karşı tarafın bilinç altına yönelik mesajlar göndermektedir. Bu mesajlar alıcı taraf tarafından işlenip beyinde bazı hormonların salgılanmasını sağlar. Bizim durumumuzda Eğer alınan mesaj olumlu ise yani karşımızdaki kişinin sağlıklı bir aday olduğunu söylüyorsa beynimiz bağımlılık yaratan bazı hormonlar sağlayarak bu kişiye aşık olmamızı sağlar. Bu salgılanan hormonlar madde bağımlılığı olan kişilerinki ile çok benzerdir. Öyle ki beynin aynı bölgelerini etkiler, ve bu sayede karşıdakine karşı dayanılmaz bir çekim hissederiz. Bu durum karşıdakinin beyinde tetiklediği kimyasallara bağlı bir durum olduğu için o kişinin yokluğunda madde yoksunluğunda bağımlıların yaşadığına benzer bir geri çekilme etkisi (withdrawal effect) yaşanır. Kişi bu durumda acı çeker, tutarsız davranışlar sergiler. Bu durum arzulanan o kişi ile bir araya gelinceye kadar ya da bağımlılıktan kurtuluncaya kadar sürer ve hoş bir deneyim değildir. Ayrıca dişilerin feromonlar üzerinden karşı cinsin uygunluğu üzerine değerlendirme yapmak konusunda daha iyi olduğu anlaşılıyor.
Buradan yola çıkarak "güzel kadın kokusu" olarak bahsedilen mitin gerçek olduğunu söyleyebiliriz. Doğal olarak ilgi çekici olan bir bireyin kokusunun başka insanların üzerine sindiğinde o kişiye yönelik davranışların değişmesi söz konusu olabilir. Parfüm sektörünün asıl amacı da aslında budur, o eşsiz çekici kokuyu bulup şişeleyebilmek. Tabi bu durumda koku geçince aşkın yok olduğu durumlar da kaçınılmaz oluyor.
O büyülü olgunun bu şekilde rasyonel bir açıklamasının yapılması her ne kadar biraz rahatsız edici olabilse de aşkın aslında bağımlılık olduğunu ve asıl önemli olanın kişiler arasında zamanla gelişen sevgi olduğunu bilmek pek çok kişinin bimekten hoşnut olacağı birşey olsa gerek diye düşünüyorum.
C. Caner Telimenli
Kaynaklar:
- American Physiological Society (2005) “Love’s All in the Brain;”
- Heussner, K. M. (2010) “Addicted to Love? It’s not you, it’s your brain;”
- James, J. (2010) “Study suggests love and drug addiction activate same regions of the brain;” Stanford Medicine Scope: Neuroscience