Bilim ve teknoloji bloğu

30.10.2013

BM asteroit tehdidine karşı harekete geçti

asteroit

Rusya’nın Çelyabinsk kenti üzerinde 15 Şubat tarihinde patlayan meteor, Dünya’nın atmosfer dışından gelebilecek tehditlere karşı ne kadar hazırlıksız olduğunu göstermişti. Birleşmiş Milletler (BM), Uzay’dan gelecek tehditlerin tespit edilmesi ve gereken hamlenin atılması için harekete geçti.Rusya’nın Çelyabinsk kenti üzerinde 15 Şubat tarihinde patlayan meteor, Dünya’nın atmosfer dışından gelebilecek tehditlere karşı ne kadar hazırlıksız olduğunu göstermişti. Birleşmiş Milletler (BM), Uzay’dan gelecek tehditlerin tespit edilmesi ve gereken hamlenin atılması için harekete geçti.

 BM, Dünya’yı tehdit eden asteroitlere karşı ilk önemli adımı attı. Scientific American dergisinin duyurduğu habere göre, BM bünyesinde ‘Uluslararası Asteroit Uyarı Grubu’ adında bir örgütün kurulmasına karar verildi. BM’nin Uzay’ın Barışçıl Amaçlar için Kullanılması Komitesi tarafından koordine edilecek görevi kapsamında, yeni örgütün görevi tehlike oluşturan asteroitlerin tespit edilmesi ve müdahale edilmesi olacak. Örgüte üye ülkeler de BM tarafından belirlenecek.

 Uluslararası kamuyounun geç de olsa asteroit tehdidine karşı ciddi bir plan çizmeye başlaması, uzmanlar tarafından oldukça olumlu bir gelişme olarak gösteriliyor. Çelyabinsk üzerinde patlayan meteor, 1500’den fazla insanın yaralanmasına neden olurken, binlerce bina zarar görmüş ve milyonlarca dolarlık zarar oluşmuştu.

 Büyük şans eseri yere çarpmadan parçalara ayrılan meteor, hiçbir hava savunma sistemi tarafından tespit edilememişti.Yere çarpsaydı, Çelyabinsk 30 atom bombası gücündeki bir patlamayla sarsılacaktı.

‘GEÇ KALIRSAK KOKTEYL HAZIRLAYIP İZLEYİN’

 NASA’da görev yapmış esi astronot ve asteroit tehdidine karşı çalışmalar yapan B612 Derneği’nin kurucusu Ed Lu, “Dışarıda tespit ettiğimizden 100 kat daha fazla asteroit var. New York Şehri’ni veya daha büyük alanları yok etmeye yetecek 1 milyon asteroitten söz ediyorum” dedi.

 New York’taki Amerikan Doğal Tarih Müzesi’nin 25 Ekim’de Uzay Kaşifleri Derneği (ASE) ile düzenlediği konferansta konuşan Lu, asteroitlerin sonu gelmeyen bir tehdit olduğunu belirtti. BM, geçtiğimiz hafta ASE’nin değerlendirlemelerini gözden geçirerek Genel Meclice harekete geçmesi talimatını verdi.

 B612 Derneği’nin kurucularından ABD’li eski astronot Rusty Schweickart, gereken önlemler alınmazsa bir gün çok geç kalınabileceğini belirtti. Schweickart, “Bugüne kadar hiçbir ülke asteroit tehdidine karşı sorumluluk almadı. Eğer çok geç kalırsak, tek yapabileceğiniz kendinize güzel bir koktely hazırlamak ve izlemek” dedi.

 Hükümetlerin harekete geçmesini beklemeden kurulan B612 Derneği, 450 milyon dolarlık Sentinel kızılötesi teleskobunu 2017’de ateşlemeyi ve asteroit keşfine başlamayı hedefliyor.

(ntvmsnbc)





25.10.2013

Kablosuz elektirik nedir, nasıl çalışır?

Elektrik artık kaçınılmaz bir şekilde insan hayatının bir parçası oldu, en basit işlemlerde bile bağımlı olduğumuz bir kaynak haline geldi. Ancak elektrik çoğu kaynak gibi şimdilik sınırlı ve dağıtımı ise maliyetli ve özellikle kabloların yarattığı karmaşa da ayrı bir sorun kaynağı. Bu yazıda bu duruma çözüm getirebilecek ve genelde kablosuz elektrik başlığı altında toplanan teknolojileri ele alacağız.

Kablosuz olarak iletişim kuran bazı cihazlar bunu radyo frekansları üzerinden yapmaktadır. Bu dalgalar normalde bilgi taşımak için kullanılsa da bu bilgi enerjiye çevrilip taşındığı için bunu elektrik taşımak için kullanılmasında bir engel yoktur. Ne yazık ki radyo dalgaları her yöne yayıldığından bu yolla elektrik taşımak hem verimli değildir hem de insanlarda bazı sağlık sorunlarına sebep olabilir.

transformator
Transformatör

 Elektriği transfer etmenin başka bir yolu transformatörlerdeki manyetik indükleme yöntemi gibi manyetik alanlardan yararlanarak elektriği iletmektir. Transformatörler bilindiği gibi demir bir çubuğun üzerine sarılı kablolardan oluşan iki bobin ile voltajı değiştirmek gibi amaçlarla kullanılmaktadır. Bu sistemde farklı olan şey ise bu bobinler tek başına bir cihazın içinde değil de ayrı ayrı kullanılması. Birinci bobinin içinde olduğu cihaz güç kaynağına bağlandıktan sonra ikinci bobin pile bağlanıp iki alet oluşan manyetik alanın içinde olacak şekilde yaklaştırıldığında ikinci bobinde akım oluşup pilin dolmasını sağlıyor. Bu yöntemin dezavantajı ise oluşan manyetik alana göre fark eden 25-50 santimetre içinde çalışabiliyor olması. Ayrıca ülkeden ülkeye değişen sağlık açısından elektromanyetik alanlara maruz kalma limitleri de sınırlamalardan birini oluşturuyor.

kablosuz güç
Alıcı ve verici iki kaynak ve yanan ışıkla kurulmuş bir devre

Bu teknolojiye ek olarak rezonans yöntemi ile menzilini arttırmak ta mümkündür. Bilindiği gibi rezonansı aynı olan iki cisim birini titreştiren frekansta bir ses (ya da elektromanyetik tayfın herhangi bir frekansındaki dalga) ile etkileşime girdiği zaman titremeye başlar. İşte bu özellikten yararlanarak alıcı ve verici bobinler aynı frekansta ayarlanınca enerji kaybı azaltılarak bir iki metreye kadar menzilini arttırmak mümkün oluyor.

Enerjiyi iletmek için yalnızca manyetizma kullanmak şart değil. Ayrıca elektromanyetik tayfın değişik frekanslarından yararlanmak ta mümkün. 1980 lerde Kanada'daki İletişim Araştırma Merkezi tarafından geliştirilen bir projede sabit yüksek irtifa nakil platformu (SHARP) insansız hava aracı bir iletişim platformu aracıydı. Bu araç bir noktadan bir noktaya uçmak yerine 21 kilometre yukarıda 2 kilometre çapında bir alanda aylarca uçarak görevini yerine getirebiliyor. Bu aracın sırrı yerdeki büyük ve sabit mikrodalga ışınımı kaynağından araca yönlendiren enerji sayesinde havada kalması. Bunun gibi bir teknoloji ile yörüngedeki bir kaynağa ya da kaynaktan enerji aktarımı yapılabilir.

SHARP insansız hava aracı

SHARP insansız hava aracı

Jopon bilim insanlarının önerdiği bir teknoloji çalışırken aynı mikrodalga iletim prensibini kullanıyor, ama bir farkla. Bu sefer ileten istasyon uzayda, tam olarak "geosynchronous" yörüngede -yüzeyden yaklaşık 35 km yukarıda- bulunmaktadır. Bu yörüngenin özelliği yerle aracın aynı hizada kalmasını sağlamasıdır, bu sayede iletim için gerekli yerdeki ve araçtaki mikrodalga kaynaklarının aynı hizada kalmasını sağlayarak iletimi kolaylaştırmaktadır. Burada araçta bulunan dev güneş panellerinde üretilen enerji iletilmektedir. 

Bir GW elektrik üretecek yaklaşık on ton ağırlığında ve birkaç kilometre genişliğinde bir aracın  üstesinden gelmesi gereken bir çok sorun bulunmaktadır. Aracın uzayda monte edilmesinden arcın nakliyesine, enerji üretimi ve transferinden aracın dünya ile eş güdümlü hareket etmesine kadar karşılaşılabilecek durumlar için yaratıcı mühendislik çözümleri gerekmektedir. Japon uzay kesif ajansının (JAXA) önerdiği bu proje bilim kurguda çok işlenmiş bir konu olmakla beraber ilk kez gerçekleştirilebilir görünmektedir. 

 Güç iletimi bir sorun teşkil ediyor ve bu sorunun birden çok çözümü bulunmaktadır. Ancak bu yöntemlerden sadece en verimli olanları kullanıma geçebilecek. Ve bu teknolojiler geleceği ve hayatlarımızı şekillendirecek. Bu yöntemleri uygulayanlar da bu sayede hayatlarımız üzerinde söz sahibi olacaktır. Teknoloji geliştirmek önemli ve bunun gibi araştırma alanları en çok fırsat yaratacak yatırım alanlarından biridir. Bu yüzden ne olduklarını ve nasıl çalıştıklarını bilmek gereklidir.


C. Caner Telimenli




10.10.2013

Füzyon Alanında Umut Vadeden Gelişme


 Güneşe de gücünü veren nükleer füzyon sınırsız bir güç kaynağı olabilir. Ancak bunu elde edebilmek için füzyon reaktörlerinin harcadığından daha fazla enerji üretmesi gerekir. Amerika'daki Ulusal Ateşleme Tesisi (NIF) araştırmacılarının bulguları bu amaca ulaşmak konusunda bir umut ışığı yaktı. Kaliforniya Livermore'daki NIF araştırmacıları dünyanın en güçlü lazerinin ürettiği 192 ışın demetini füzyon reaksiyonunu başlatacak olan hidrojeni ısıtıp sıkıştırmak için kullanıyor.

NIF Füzyonu


 

  • Hohlraum adlı kabın içine 192 lazer
    demeti odaklanıyor
  • Kabın içinde çok soğuk ve katı hidrojen
    izotopu karışımı bulunuyor
  • Kaba çarpan lazer kabın X-ray ışını
    saçmasına neden oluyor
  • X-ray ışınları yakıtı yüksek sıcaklıklara
    çıkarıyor
  • Eğer yakıtın sıcaklığı ve basıncı uygunsa
    füzyon gerçekleşiyor
 Eylül ayında yapılan bir deney sırasında dünyada ilk kez reaksiyonu başlatmak için kullanılan enerji miktarı yine reaksiyon sayesinde elde edilen enerjiden düşük çıktı. Bu sonuç araştırma merkezinin amacı olan "ateşleme" hedefine yani nükleer füzyonun lazerlerin sağladığı kadar enerji üretmesi amacına tam oturmuyor. Bunun sebebi sistemin "verimsiz" olması yani lazerler tarafından üretilen tüm enerjinin yakıta aktarılamaması. Ama bu gelişme yine de birkaç yıl içinde füzyon alanındaki en anlamlı gelişme olarak yorumlanıyor, bu da NIF araştırmacılarının ateşleme gerçekleştirip kendi kendine sürdürülebilen bir füzyon tepkimesi elde etmek amacına bir adım daha yaklaştığını gösteriyor. Araştırmacılar yaklaşık yarım yüzyıldır kontrollü bir füzyon tepkimesi için uğraşıp başarısız oluyor. NIF araştırmacılarının füzyon alanında beklenen kırılma noktasını sağlaması umuluyor.
 2009 yılında NIF sorumluları 30 Eylül 2012'de net enerji üreten bir füzyon tepkimesi gerçekleştirmeyi planlamışlardı ancak öngörülemeyen teknik problemler yüzünden planlanan tarih yakalanamadı, reaksiyon sonrası elde edilen güç matematiksel hesaplamaların öngördüğü değerden çok daha düşük çıktı. Daha sonra 3,5 milyar dolarlık tesis hedefini değiştirip füzyon araştırmalarından tesisin önceden de hedefleri arasında olan nükleer silah araştırmalarına yöneldi. Ancak son araştırmalar matematiksel hesaplamaların doğru olduğunu gösterdi ve bu da NIF araştırmalarına ve dolayısı ile füzyon araştırmalarına taze kan sağlayacağı öngörülüyor.
 Füzyon su anda kullanılan ve atomu parçalayan fisyonun aksine atomları birbirine kaynaştırarak enerji üretiyor. Lawrence Livermore Ulusal Araştırma Laboratuvarına bağlı NIF aralarında miyarlarca dolarlık ve Fransa'nın Caradahhe bölgesinde inşa edilen ITER projesi de dahil dünyadaki sayılı füzyon araştırma merkezlerinden biridir. Ancak ITER NIF'ten farklı olarak lazer yerine manyetik hapsetme yöntemi kullanıyor.

Çeviri: C. Caner Telimenli

(BBC)

NIF füzyon reaktörü ve 500 Terawatt Lazeri

8.10.2013

Higgs Parçacığı Nobel Fizik Ödülü Getirdi



Maddeye kütlesini verdiği düşünülen ve "Higgs Bozonu" adı verilen atomaltı parçacığına ilişkin ilk çalışmaları yapan Belçikalı fizikçi François Englert ile İngiliz bilim adamı Peter W. Higgs, bu yılki Nobel Fizik Ödülü'ne layık görüldü.

Nobel Komitesi, bir saatlik gecikme ile yaptığı açıklamasında, 1964 yılında birbirlerinden bağımsız olarak parçacıkların nasıl kütle kazandığını açıklayan Englert ile Higgs'in 2013 Fizik Ödülü'nü paylaştığını belirtti.

Englert ve Higgs'in 49 yıl önce öne sürdüğü teori, 2012'de İsviçre'nin Cenevre kentindeki Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN) bilim adamları tarafından doğrulanmıştı.

Nobel Fizik Ödülü getiren kuram, dünyanın nasıl meydana geldiğini tanımlayan parçacık fiziğinin Standart Model'inin ana parçasını oluşturuyor. Standart Model'e göre çiçeklerden insana, yıldızlardan gezegenlere her şey, madde parçacıklarından meydana geliyor. Bu parçacıklar ise her şeyin olması gerektiği gibi çalışmasını sağlayan güç parçacıkları aracılığıyla yönetiliyor.

Standart Model, aynı zamanda Higgs ya da Tanrı Parçacığı olarak bilinen özel bir parçacığın varlığına dayanıyor. Bu parçacık, tüm uzayı kaplayan görünmez bir alandan türüyor. Model'e göre Higgs Parçacığı olmadan hiçbir şey var olamıyor. Çünkü Higgs Parçacığı'nın görünmez alanla teması, parçacıkların kütle kazanmasına yol açıyor. Englert ve Higgs'in ortaya koyduğu kuram, bu süreci açıklıyor.

CERN laboratuvarında yapılan deneyler sonucu Higgs Parçacığı'nın varlığı 4 Temmuz 2012'de doğrulanmıştı. 14 milyar yıl önce evrenin doğumuna yol açtığına inanılan Büyük Patlama ortamını yaratmayı amaçlayan 10 milyar dolar tutarındaki deney sırasında proton ışınları, 27 kilometrelik tüneli ışık hızıyla geçerek birbiriyle çarpıştırıldı. Higgs Parçacığı'nın bulunması için yapılan CERN'deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (BHÇ), insanoğlu tarafından inşa edilen en büyük ve en karmaşık makine olarak biliniyor.

Higgs Parçacığı'nın bulunmasına rağmen, Standart Model, kozmik bilmeceyi çözmeye yetmiyor. Çünkü Model, evrendeki tüm maddelerin sadece beşte birini açıklayabiliyor. Evrenin gizeminin çözülebilmesi için beşte dördünü oluşturan karanlık maddenin keşfedilmesi gerekiyor.

- François Englert

Belçika'nın Etterbeetk kentinde 1932'de doğan Englert, 1959'da mezun olduğu Brüksel'deki Universite Libre de Bruxelles'den emekli oldu. Englert, iş arkadaşı Robert Brout ile hazırladığı Parçacık Kuramı ile birçok ödül kazandı.

- Peter W. Higgs

İngiltere'nin Newcastle kentinde 1929 yılında dünyaya gelen Higgs, 1960'lı yıllarda temel parçacıkların kütlesinin kökenini açıkladığı çalışması ile ün kazandı. Higgs, Edinburgh Üniversitesi'nden emekli oldu.

- Nobel Fizik Ödülü

1901 ve 2012 yılları arasında 106 kez Nobel Fizik Ödülü verildi. Toplam 193 kişiye layık görülen ödüllerden 30'u 2 kişi, 29'u ise 3 kişi arasında paylaştırıldı.

Nobel Fizik Ödülü'ne 1956 ve 1972 yıllarında layık görülen John Bardeen, aynı dalda iki kez Nobel Ödülü kazanan tek bilim adamı olarak tarihe geçti. 1903 ve 1911'de Nobel'e layık görülen Marie Curie, ilk ödülünü fizik, ikinci ödülünü ise kimya alanında almıştı.

Nobel Fizik Ödülü'nü şimdiye kadar sadece iki kadın kazandı: Marie Curie (1903) ve Maria Goeppert-Mayer (1963).

Nobel Fizik Ödülü'nü alan en genç bilim adamı Lawrence Bragg oldu. Babası William Bragg ile 1915'te Nobel Fizik Ödülü'ne layık görülen Lawrence, ödülünü kucakladığında sadece 25 yaşındaydı. Lawrence Bragg, hala en genç Nobel sahibi unvanını elinde tutuyor.

Nobel Fizik Ödülü verilen en yaşlı bilim adamı ise 2002'de 88 yaşındayken ödüle layık görülen Raymond Davis Jr. oldu.

Fizik, aile üyelerinin en çok Nobel Ödülü aldığı alan. 1903'de Marie ve Pierre Curie çifti Nobel Fizik Ödülü'ne layık görüldü. 1915'teki ödül William Bragg ile oğlu Lawrence Bragg'a verildi. 1922 yılının Nobel Fizik Ödülü sahibi Niels Bohr'un oğlu Aage N. Bohr, aynı mutluluğu 1975'te tattı. Manne Siegbahn, 1924'te, oğlu Kai M. Siegbahn ise 1981'de Fizik Ödülü'ne layık görüldü. Thomson ailesi de 2 Nobel Fizik Ödülü'ne sahip. Baba J. J. Thomson'a 1906'da, oğlu George Paget Thomson'a ise 1937'de Nobel Ödülü verildi.

-Nobel Fizik Madalyası

Nobel Fizik Ödülü'nü kazananlara ödüllerinin takdim edildiği akşam bir de İsveçli heykeltıraş ve gravürcü Erik Lindberg tarafından tasarlanan madalya veriliyor.

İsveç Kraliyet Bilim Akademisi'nin madalyasına Mısır'ın en büyük tanrıçası İsis'e benzeyen bir doğa tanrıçası işlenmiş. Bulutların arasından çıkan tanrıça, kolları arasında bereketi simgeleyen bir boynuz tutuyor. Madalyada tanrıçanın yüzünü örten peçeyi ise "Bilim'in Dahisi" açıyor.

Madalyaya aynı zamanda Vergilius'un Aeneid adlı eserinden "Inventas vitam juvat excoluisse per artes" ifadesi kazınmış. Latince ifade, "Yeni buluşlar, sanatla güzelleşen hayatı daha da zengin kılar" anlamına geliyor.

- 2001'den bu yana Nobel Fizik Ödülü'ne layık görülenler:

2001: Eric Cornell (ABD), Wolfgang Ketterle (Almanya), Carl Wieman (ABD)

2002: Raymond Davis (ABD), Masatoshi Koshiba (Japonya), Riccardo Giacconi (ABD)

2003: Alexei Abrikosov (Rusya-ABD), Vitaly Ginzburg (Rusya), Anthony Leggett (İngiltere-ABD)

2004: David J. Gross (ABD), H. David Politzer (ABD), Frank Wilczek (ABD)

2005: Roy J. Glauber (ABD), John L. Hall (ABD), Theodor Haensch (Almanya)

2006: John C. Mather (ABD), George F. Smoot (ABD)

2007: Albert Fert (Fransa), Peter Grünberg (Almanya)

2008: Makoto Kobayaşi ile Toşihide Maskawa (Japonya) ve Yoichiro Nambu (ABD)

2009: Charles K. Kao, Willard S. Boyle ve George E. Smith (ABD)

2010: Andre Geim (Hollanda) ile Konstantin Novoselov (İngiltere)

2011: Saul Perlmutter, Brian Schmidt ve Adam Riess (ABD)

2012: David Wineland (ABD) ve Serge Haroche (Fransa)

Muhabir: Umur Koçak Semiz

(HABER3)

7.10.2013

Kendi Kendini Birleştiren Robotlar


 M-Blok diye adlandırılan küp şeklindeki küçük robotlardan oluşan ve dış parçası olmayan küçük robotlar içlerindeki çarklı mıknatıs sistemi sayesinde birleşip hareket edebiliyorlar.
 Bilim insanları minyatür sürü robotlar gibi çalışan bu makineleri  terminatör filmindeki şekil değiştirebilen sıvı metal T-1000 androidine benzetiyorlar. 

Araştırmalar MIT'in Bilgisayar Bilimleri ve Yapay Zeka laboratuvarı tarafından yürütülüyor.

 Massachusetts Institute of Technology (MIT) Bilgisayar Bilimleri ve Yapay Zeka laboratuvarı (CSAIL) araştırmacıları tarafından geliştirilen bu teknoloji binalara ve köprülerde geçici tamir amacıyla ya da geçici ve modifiye edilebilen iskele olarak kullanılabileceği düşünülüyor.
 Modüler robotların verilen görev ya da arazi şartları ne olursa olsun adapte olabilme yetenekleriyle başarılı olabilecekleri öngörülüyor.
 CSAIL araştırmacısı John Romanishin " Biz yerde rastgele dağılmış yüzlerce küpün birbirini tanımasını, birleşmesini ve otomatik olarak bir sandalyeye, merdivene ya da bir masaya dönüşebilmelerini istiyoruz." dedi.

M-Blok çarkı ve iç tasarımı

 M-blokları şu an için kablosuz bağlantı üzerinden gönderilen bilgisayar komutları ile yönetiliyor. Araştırmacılarsa gelecekte bloklara yüklenecek algoritmalarla kendi başlarına hareket edebilmelerini ve farklı ortamlara adapte olabilmelerini umuyor.
  Kameralar ve sensörlerle donatılmış blokların ileride savaş halinde ya da acil durumlarda belirli görevleri nasıl gerçekleştirebileceklerini çözebilmelerini umuyor.

Çeviri: C. Caner Telimenli

3.10.2013

Kötü anıları uykunuzdayken hafızanızdan silin

İnsanları uykularındayken korkularına maruz bırakmak, korkularını aşmalarına sağladı.

Vücut uyku halindeyken, beyin, o gün yapılan faaliyetleri işler ve o faaliyetler, daha sonra anımsanır. Ambien
(bir tür uyku ilacı) etkisi altındayken, uykunun kötü anıları akla getirdiği görülmüştür. Ancak yeni bir araştırma, uykunun verdiği şeyi, yine uykunun geri alabileceğini de gösteriyor. Korku dolu anılar, korku uyarıcılara maruz bırakılarak uyku sırasında yok edilebiliyor.

Nortwestern Üniversitesi tıp okulundaki birtakım nörobilimcinin yaptığı bir araştırma, bir kokudan dolayı ortaya çıkan korkunç anıların, katılımcıların uyku süresince o kokuya maruz bırakılması ile azaltılabileceğini gösterdi.  Araştırmacılar, insanlara hafif elektrik şokları vererek, ter ve fMRI (fonksiyonel Manyetik Rezonans Görüntüleme) taramaları ile, insanlarda korku oluşmasını sağladı. İnsanlar şoktayken, iki farklı yüz gördüler ve her biri için belli bir koku algıladılar.

Katılımcılar uyurken, yavaş dalga uykusu sırasında, daha önce elektrik şokunun etkisiyle ilişkilendirmeyi öğrendikleri kokulardan birini algıladılar. Uyandıklarında, uyudukları sırada o koku ile ilişkilendirilmiş yüzü gördüklerinde daha az tepki verdiler.

Koku ve korku yok edimi üzerine çalışan nöroloji doktoru öncü yazar Katherina Hauner, bir açıklamasında, “Korku üzerinde küçük ama önemli bir azalma oldu,” dedi. “Eğer bu, daha önceden var olan korku üzerine de uygulanabilse, fobiler, uyku sırasında kolaylıkla yenilebilir.”

Bu, kötü anıları silmekte dünyadaki ilk girişim değil. Geçtiğimiz sonbahar, Stanford’ta yapılan bir araştırmada, uyuyan farelerde kimyasal olarak, korkunç anılar başarı ile silindi. Geçtiğimiz hafta, MIT ve Cambridge Whitehead Biyomedikal Araştırma Enstitüsü, anıların yok edilmesinde önemli Tet1 adlı geni saptadılar ve geni geliştirerek PTSD (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) hastalarına kötü anılarını rahatlıkla unutmalarını sağlayacaklarını öne sürdüler.

Nortwestern araştırmacıları, araştırma küçük çaplı olsa da (15 kişi içeriyordu) duygusal anıların, uyku sırasında başarılı şekilde yönetildiğini söyledi.

(bilim.org)