Bilim ve teknoloji bloğu

8.11.2016

Neden Hayvanların Benekleri Var?

Çita
Çitanın benekleri doğadaki şablonlara iyi bir örnektir.


Doğa onu gelmez gibi görünen miktarda şablonlar sergiler - bir ineğin lekelerinden tutun da bir cerrah balığının çizgilerine ya da bir çitanın çizgi ve noktalarına kadar - Ancak Alan Turing ( Bilgisayarlarının babası) bu şablonların birbirinden o kadar da farklı olmayabileceğini düşündü. 

Ne demek istediğini göstermek için, tüm şablonları açıklayabilecek basit bir matematiksel kural dizisi oluşturdu. Bu kurallar şöyle: Tüm teorik canlıların içinde aktivatör ve inhibitör denen iki madde var. Aktivatör iki maddenin de üretimini tetiklerken inhibitör üretimi yavaşlatıyor. Yani bu biraz av ve avcı ilişkisi gibi. 

Daha fazla aktivatör tavşan demek daha fazla tavşan üremesi demek, ancak daha büyük tavşan popülasyonu inhibitör tilkiler için daha fazla yiyecek demek, bu da daha fazla tilki üremesi demek. Bu durumda tavşan sayısı azalır bu da daha az tilki demek.

Ancak bundan hariç Turing'in kuralları şunu söyler: Av ve avcı popülasyonu arttıkça kapladıkları alan da artar, ama tilkiler daha fazla alana ihtiyaç duyar. Bu yüzden tilkilerin alanı tavşanlarınkinden daha hızlı genişler.m Böylece tilkiler çevreye yerleşir ve tavşanları kısıtlı bir bölge içinde üremeye zorlarlar. 

Yani bu durumda inhibitör tarafından çevrelenmiş aktivatör bölgesi elde ederiz. Ve aktivatörün inhibitörden fazla olduğu bölgede -bir pigmentin tetiklenmesi gibi- bir takım değişimler olur. Ki bu durumda renkli bir bölge oluşur. Turing'in teorisindeki güzellik ise şu; aktivatör ve inhibitörün yayılma hızı gibi ya da toplam alan gibi değişkenler ile oynayarak bir çok çeşit şablon elde edebilirsiniz. 

Örnek olarak, eğer inhibitörden bir miktar fazla aktivatör ile işe başlarsanız sadece nokta şeklinde lekeler elde edersiniz. Ya da eğer sistemin alanı darsa -bir kuyruk ya da yılan gibi- çizgili bir yapı elde edebilirsiniz. Ya da eğer aktivatör inhibitörden hızlı yayılıyorsa yer yer sızıp diğer noktalar ile birleşebilir bu da labirent tarzı bir şablon oluşturur. 

Dahası, Turing'in kuralları hayvanlardaki şablonlara çok benzer yapılar oluşturmak için kullanılabilir; ineklerdeki lekeler, balıklardaki çizgiler, zürafalarda bulunan mozaik şablonlar ya da poliplerde bulunan dokungaçlar gibi. Tabi bu matematik formüllerinin kağıt üzerinde işlemesi doğanın bunları uyguladığı anlamına gelmez. 

Ve yıllar sonra, bilim insanları hala bu şablonların gerçekten inhibitör ve aktivatörler sayesinde oluşup oluşmadığını araştırıyor. Diğer yandan hiçte Turing tarzı olmayan şablonlarla da karşılaştık; gelişen bi meyve sineğinde görülen bölümler tamamen meyve sineğinin genetik yapısı tarafından belirleniyor. 

Öte yandan umutlandırıcı bir şekilde Turing tarzı sistemler de var; gelişmekte olan farelerde "kirpi sonic" denen bir madde inhibitör gibi davranarak daha az havalı ismi olan bir aktivatör protein ile etkileşime girerek embryonun damağında çizgili bir yapı oluşmasını sağlıyor. Ve uzluvların sonunda değişik bazı proteinler doku büyümesini aktive ve inhibit ederek parmak diye bilinen uzantıların oluşmasını sağlıyorlar. 

Gene de Turing'in teorisi gerçek dünyada gördüklerimizi ne kadar iyi ya da kötü açıklasa da bunun hakkındaki en havalı şey biyologları Turing'in fikirleri hakkında canlı hayvanlar üzerinde kanıt aramaya yönlendirmesi. Yani gözlemden doğan bir teorinin ilham verdiği gözlemler bizi çitanın neden noktaları -ve çizgileri-olduğunu anlamaya yaklaştırıyor. 



Çeviri: C. Caner Telimenli

28.10.2016

Doğru, tekrar, beyin ve alğı


Hiç insanların neden kolayca bazı şeyleri fazla düşünmeden gerçekmiş gibi kabul edebildiklerini merak ettiniz mi? Bazı olguların doğru olmadığı halde doğruymuş gibi kabul edildiğini gördünüz mü? Ya da yeni bir şey öğrenmenin neden bazen çok zor olduğunu düşündünüz mü? Bunların hepsinin sebebi aslında aynı, bilişsel kolaylık durumu.

Beynimiz de vücudumuzun geri kalanı gibi enerji tasarrufu yapmak üzere evrimleşti. Sürekli en etkin halinde çalışsaydı bu büyük miktarda şeker tüketimine sebep olurdu. Eğer haftada bir av bulup yemek yiyebilen bir canlı iseniz bu sizin açınızdan hiç iyi olmazdı, çünkü karşılayamayacağınız oranda enerji tüketiyor olurdunuz. İşte beynimiz bu soruna bilişsel kolaylık denen yöntemle çözüm buldu. Bu yöntem bir miktar bilgisayardaki “sistem boşta işlemi” gibi düşünülebilir, beyin üzerindeki yükü azaltarak verimliliği artırır.

Peki, bu bilişsel kolaylık işlevi nasıl çalışır?

Bilişsel kolaylık beyninizin ne kadar kendini zorladığını ölçen bir terimdir. Hepimizin bildiği doğru olarak kabul görmüş bazı gerçekler vardır; gökyüzü mavidir, ağaçlar yeşildir gibi. Bilişsel kolaylık beyninizin ne kadar kendini zorladığını ölçen bir terimdir. Facebook'ta gezerken olduğu gibi "kolay" durumundan 14x37 işlemini yapmaya çalışırken olduğu gibi "zor" durumuna kadar. “Doğru" olarak tanımladığımız şeyler genelde bilişsel kolaylık durumu ile alakalıdır. Bu doğruları işlemek için beynimiz fazla çaba göstermek durumunda değildir. Çünkü bunlar hayatımız boyunca tekrar tekrar karşımıza çıkmış olgulardır.

Bu tür şeyler sadece doğru hissettirmekle kalmaz, tanıdık ta gelir. Zahmetsizlerdir ve iyi hissettirirler. Tüm bunlar bilişsel kolaylığın sonuçlarıdır. Şimdi sorun şu ki "bilişsel kolaylık" olgusu farklı yöntemlerle yapay olarak ta yaratılabilir. Bunlardan biri uyarıcıyı sürekli tekrarlamaktır.
Michigan'da bulunan iki üniversitede yapılan klasik bir deneyde deneyi yapanlar üniversite gazetesindeki bazı reklamları çıkardılar ve her reklamın yerine bu kelimeleri reklam başına bir tane olacak şekilde yerleştirdiler.

"KARDIRGA", "SARICIK", "BIWONJNI", "NANSOMA", "IKTITAF"

Bu kelimeler farklı yoğunluklarda gazetelerde göründüler. Bir kelime gazetede sadece bir kere çıkarken diğerleri ikişer, beşer ya da yirmi beşer kez göründü. Kelimelerin basılma sıklığı diğer üniversite gazetesinde tam tersiydi. Araştırmacılar deneyin sonunda anketörler gönderip deneklere kelimelerin anlamını derecelendirmelerini istediler. Bu derecelendirme "bu kelime iyi bir anlama geliyor" yargısından "bu kelime kötü anlamlı" yargısına kadar uzanan bir skalaya sahipti. Ve sonuçlar açıktı. Bir kelime gazetede ne kadar çok kullanılmışsa o kadar çok insan o kelimenin iyi bir şey olduğunu düşünüyordu. Yani yeterli tekrar ile anlamsız bir kelime bile tanıdık bir şeye dönüşebiliyor.
Bilişsel kolaylık ve iyi duyguları tetikliyor. Deneyler ayrıca bu durumun İngilizce konuşanlara Çince karakterler ya da rastgele şekiller gösterilince bile çalıştığını ortaya koydu. Ve bulgular aslında bundan daha da genel sonuçlara sahip. Mesela şarkılar birkaç kez dinlendikten sonra ilk dinlemeye göre kulağa daha güzel geliyor. Ve yıllık fotoğraflarına bakan katılımcılar fotoğrafları birkaç kere da gördükten sonra fotoğraftakileri daha cana yakın buldu. Bu durum ünlü diye tabir ettiğimiz insanların neden bu konumda olduklarını da açıklıyor, maruz kalma miktarının fazlalığı.

Beynimiz aynı zamanda tehditleri algılamak için evrimleşti. Ve yeni olan her şey potansiyel bir tehdittir. Ancak tekrarlanan bir şekilde maruz kaldıktan sonra kötü bir şey olmaz ise o şey tanıdık ve rahat gelmeye başlar ve bir tehditten çok güvenliğin işareti olur. Üstelik bu olgu insanların de ötesine geçer.  Yumurtada iken sürekli bir sese maruz kalan tavuk embriyonları civciv olduklarında aynı ses ile karşılaştıklarında yardım isteme oranı azaldı. Ancak tekrar bilişsel kolaylık yaratmak için tek yol değil. Yüksek kontrasta sahip görseller beyinde bilişsel olarak daha kolay işlendiği için olumlu hissetmemizi sağlar. Bu da çoğu Instagram filtresini açıklıyor.

Bu üç şeyin ortak noktası nedir?

KAHVALTILIK, İSVİÇRE, BÖREK
Peki ya

KÖPRÜ, KAZAK, AĞRI dersek?

İlkinin cevabı peynir, ikincisi boğaz olacak. Tabi her üç kelime seti bağlantı taşımaz. Ancak deneyler sonucunda görüldü ki insanlar bağlantı olup olmadığını birkaç saniyede çözüyor, o bağlantının ne olduğunu hemen çözemeseler bile. Bu durum bilişsel kolaylığın yarattığı bir hissiyattan ötürü oluşuyor. Beyine bir yerlerde bu bağlantılar bir tanımlama sürecini ateşliyor. Ki bu durum insanı iyi hissettiriyor. İşte bu yüzden çoktan seçmeli testlerde cevaptan emin olmadığınızda  "ilk işaretlediğiniz genelde doğrudur" derler.

Şimdi bu doğrumu yanlış mı bir bakalım.

“Tüm güller çiçektir. Bazı çiçekler çabuk solar. Bu sebeple bazı güller çabuk solar.”

-Doğru mu?

Aslında cevap yanlış olacaktı. Güller tam olarak çabuk solan çiçekler grubuna dahil olmak zorunda değiller. Benzer bir şekilde üç soru ile yapılan bir test insanların %90'ının test net bir şekilde basıldığında en az bir yanlış cevap verdiğini gösterdi. Ancak test silik yani zor görülür bir şekilde basılınca hata oranı %35'e düştü. Testi daha az okunaklı yapmak sonuçların doğruluğunu arttırdı. Çünkü bu durum beyinde bilişsel stres oluşturdu, bu da beynin daha fazla çalışmasına sebep oldu. Bu da sezgisel olarak uygun gelen ama yanlış olan sonuca hemen atlayanların sayısını azalttı. Bilişsel kolaylık sezgisel ve yaratıcı olmak açısından yararlı, ancak aynı zamanda sizi daha kolay kandırılabilir yapıyor. Yani testinizin yazılı kısmına ilk aklınıza geleni işaretlemek büyük ihtimalle iyi bir strateji, ancak konu fizik gibi cevapların genellikle sezgisel olmadığı ve pek çok yanlış kanını olduğu alanlarda kuşkucu olmak daha önemli oluyor. Bu uyanıklık ise gayret gerektiren bir durum ve ne yazık ki mutsuzlukla eşdeğer.

Hiç fark ettiniz mi, büyük bilim insanları ve analitik zekâlar huysuz ve kuşkucu karakterler oluyor. Yani düşünüyorum da bu durum sadece kötü sosyal becerilerden ibaret olmayabilir. İşlerini yapabilmeleri için bunun gerekli olması mümkün. İşte bu da öğrenmenin ve kritik düşüncenin getirdiği bir paradoks. Bilişsel kolaylık hoş bir şey, tanıdık ve çaba gerektirmiyor. Sizi gerçekten yaratıcı ve sezgisel yapıyor. Ancak sizi aynı zamanda kandırabilir. Doğru olmayan şeyleri doğruymuş gibi görmenize sebep olabilir. Ve öğrendiğinizi sandığınız halde öyle olmayabilir. Öbür yandan, kuşkucu ve analitik olmak daha fazla zihinsel çaba ister. Kafa karıştırıcıdır ve çok ta hoş hissettirmez ancak gerçeği fanteziden ayırmanın en güzel yoludur.

Bilişsel kolaylığın artıları da var.

Kesinlikle bilişsel kolaylık durumunun daha uygun olduğu haller de var. Sonuçta bu yetenek her gün karşılaştığımız durumlara çözüm olması için evrimleşti. Neden düşünmeniz gerekenden daha çok düşünesiniz? Burada önemli olan üstünde daha fazla düşünülmesi gereken şeyleri ayırt edebilmek. Ancak günümüzde fikirleri paylaşmanın ve tekrarlamanın bu kadar kolay oluğu bir dönemde daha uyanık olmamız gerekir. Basitçe gerçekten doğru olan şeyleri daha önce defalarca duyduğumuz şeylerden ayırabilmek için bu gerekli.

Bir şey ne kadar tekrar edilirse o kadar doğru gelmeye başlar.

Yazan/Çeviren
C. Caner Telimenli
Kaynakça:
http://www.psc.isr.umich.edu/dis/infoserv/isrpub/pdf/Theattitudinaleffects_2360_.PDF

https://en.wikipedia.org/wiki/Effective_frequency