Bilim ve teknoloji bloğu

28.10.2016

Doğru, tekrar, beyin ve alğı


Hiç insanların neden kolayca bazı şeyleri fazla düşünmeden gerçekmiş gibi kabul edebildiklerini merak ettiniz mi? Bazı olguların doğru olmadığı halde doğruymuş gibi kabul edildiğini gördünüz mü? Ya da yeni bir şey öğrenmenin neden bazen çok zor olduğunu düşündünüz mü? Bunların hepsinin sebebi aslında aynı, bilişsel kolaylık durumu.

Beynimiz de vücudumuzun geri kalanı gibi enerji tasarrufu yapmak üzere evrimleşti. Sürekli en etkin halinde çalışsaydı bu büyük miktarda şeker tüketimine sebep olurdu. Eğer haftada bir av bulup yemek yiyebilen bir canlı iseniz bu sizin açınızdan hiç iyi olmazdı, çünkü karşılayamayacağınız oranda enerji tüketiyor olurdunuz. İşte beynimiz bu soruna bilişsel kolaylık denen yöntemle çözüm buldu. Bu yöntem bir miktar bilgisayardaki “sistem boşta işlemi” gibi düşünülebilir, beyin üzerindeki yükü azaltarak verimliliği artırır.

Peki, bu bilişsel kolaylık işlevi nasıl çalışır?

Bilişsel kolaylık beyninizin ne kadar kendini zorladığını ölçen bir terimdir. Hepimizin bildiği doğru olarak kabul görmüş bazı gerçekler vardır; gökyüzü mavidir, ağaçlar yeşildir gibi. Bilişsel kolaylık beyninizin ne kadar kendini zorladığını ölçen bir terimdir. Facebook'ta gezerken olduğu gibi "kolay" durumundan 14x37 işlemini yapmaya çalışırken olduğu gibi "zor" durumuna kadar. “Doğru" olarak tanımladığımız şeyler genelde bilişsel kolaylık durumu ile alakalıdır. Bu doğruları işlemek için beynimiz fazla çaba göstermek durumunda değildir. Çünkü bunlar hayatımız boyunca tekrar tekrar karşımıza çıkmış olgulardır.

Bu tür şeyler sadece doğru hissettirmekle kalmaz, tanıdık ta gelir. Zahmetsizlerdir ve iyi hissettirirler. Tüm bunlar bilişsel kolaylığın sonuçlarıdır. Şimdi sorun şu ki "bilişsel kolaylık" olgusu farklı yöntemlerle yapay olarak ta yaratılabilir. Bunlardan biri uyarıcıyı sürekli tekrarlamaktır.
Michigan'da bulunan iki üniversitede yapılan klasik bir deneyde deneyi yapanlar üniversite gazetesindeki bazı reklamları çıkardılar ve her reklamın yerine bu kelimeleri reklam başına bir tane olacak şekilde yerleştirdiler.

"KARDIRGA", "SARICIK", "BIWONJNI", "NANSOMA", "IKTITAF"

Bu kelimeler farklı yoğunluklarda gazetelerde göründüler. Bir kelime gazetede sadece bir kere çıkarken diğerleri ikişer, beşer ya da yirmi beşer kez göründü. Kelimelerin basılma sıklığı diğer üniversite gazetesinde tam tersiydi. Araştırmacılar deneyin sonunda anketörler gönderip deneklere kelimelerin anlamını derecelendirmelerini istediler. Bu derecelendirme "bu kelime iyi bir anlama geliyor" yargısından "bu kelime kötü anlamlı" yargısına kadar uzanan bir skalaya sahipti. Ve sonuçlar açıktı. Bir kelime gazetede ne kadar çok kullanılmışsa o kadar çok insan o kelimenin iyi bir şey olduğunu düşünüyordu. Yani yeterli tekrar ile anlamsız bir kelime bile tanıdık bir şeye dönüşebiliyor.
Bilişsel kolaylık ve iyi duyguları tetikliyor. Deneyler ayrıca bu durumun İngilizce konuşanlara Çince karakterler ya da rastgele şekiller gösterilince bile çalıştığını ortaya koydu. Ve bulgular aslında bundan daha da genel sonuçlara sahip. Mesela şarkılar birkaç kez dinlendikten sonra ilk dinlemeye göre kulağa daha güzel geliyor. Ve yıllık fotoğraflarına bakan katılımcılar fotoğrafları birkaç kere da gördükten sonra fotoğraftakileri daha cana yakın buldu. Bu durum ünlü diye tabir ettiğimiz insanların neden bu konumda olduklarını da açıklıyor, maruz kalma miktarının fazlalığı.

Beynimiz aynı zamanda tehditleri algılamak için evrimleşti. Ve yeni olan her şey potansiyel bir tehdittir. Ancak tekrarlanan bir şekilde maruz kaldıktan sonra kötü bir şey olmaz ise o şey tanıdık ve rahat gelmeye başlar ve bir tehditten çok güvenliğin işareti olur. Üstelik bu olgu insanların de ötesine geçer.  Yumurtada iken sürekli bir sese maruz kalan tavuk embriyonları civciv olduklarında aynı ses ile karşılaştıklarında yardım isteme oranı azaldı. Ancak tekrar bilişsel kolaylık yaratmak için tek yol değil. Yüksek kontrasta sahip görseller beyinde bilişsel olarak daha kolay işlendiği için olumlu hissetmemizi sağlar. Bu da çoğu Instagram filtresini açıklıyor.

Bu üç şeyin ortak noktası nedir?

KAHVALTILIK, İSVİÇRE, BÖREK
Peki ya

KÖPRÜ, KAZAK, AĞRI dersek?

İlkinin cevabı peynir, ikincisi boğaz olacak. Tabi her üç kelime seti bağlantı taşımaz. Ancak deneyler sonucunda görüldü ki insanlar bağlantı olup olmadığını birkaç saniyede çözüyor, o bağlantının ne olduğunu hemen çözemeseler bile. Bu durum bilişsel kolaylığın yarattığı bir hissiyattan ötürü oluşuyor. Beyine bir yerlerde bu bağlantılar bir tanımlama sürecini ateşliyor. Ki bu durum insanı iyi hissettiriyor. İşte bu yüzden çoktan seçmeli testlerde cevaptan emin olmadığınızda  "ilk işaretlediğiniz genelde doğrudur" derler.

Şimdi bu doğrumu yanlış mı bir bakalım.

“Tüm güller çiçektir. Bazı çiçekler çabuk solar. Bu sebeple bazı güller çabuk solar.”

-Doğru mu?

Aslında cevap yanlış olacaktı. Güller tam olarak çabuk solan çiçekler grubuna dahil olmak zorunda değiller. Benzer bir şekilde üç soru ile yapılan bir test insanların %90'ının test net bir şekilde basıldığında en az bir yanlış cevap verdiğini gösterdi. Ancak test silik yani zor görülür bir şekilde basılınca hata oranı %35'e düştü. Testi daha az okunaklı yapmak sonuçların doğruluğunu arttırdı. Çünkü bu durum beyinde bilişsel stres oluşturdu, bu da beynin daha fazla çalışmasına sebep oldu. Bu da sezgisel olarak uygun gelen ama yanlış olan sonuca hemen atlayanların sayısını azalttı. Bilişsel kolaylık sezgisel ve yaratıcı olmak açısından yararlı, ancak aynı zamanda sizi daha kolay kandırılabilir yapıyor. Yani testinizin yazılı kısmına ilk aklınıza geleni işaretlemek büyük ihtimalle iyi bir strateji, ancak konu fizik gibi cevapların genellikle sezgisel olmadığı ve pek çok yanlış kanını olduğu alanlarda kuşkucu olmak daha önemli oluyor. Bu uyanıklık ise gayret gerektiren bir durum ve ne yazık ki mutsuzlukla eşdeğer.

Hiç fark ettiniz mi, büyük bilim insanları ve analitik zekâlar huysuz ve kuşkucu karakterler oluyor. Yani düşünüyorum da bu durum sadece kötü sosyal becerilerden ibaret olmayabilir. İşlerini yapabilmeleri için bunun gerekli olması mümkün. İşte bu da öğrenmenin ve kritik düşüncenin getirdiği bir paradoks. Bilişsel kolaylık hoş bir şey, tanıdık ve çaba gerektirmiyor. Sizi gerçekten yaratıcı ve sezgisel yapıyor. Ancak sizi aynı zamanda kandırabilir. Doğru olmayan şeyleri doğruymuş gibi görmenize sebep olabilir. Ve öğrendiğinizi sandığınız halde öyle olmayabilir. Öbür yandan, kuşkucu ve analitik olmak daha fazla zihinsel çaba ister. Kafa karıştırıcıdır ve çok ta hoş hissettirmez ancak gerçeği fanteziden ayırmanın en güzel yoludur.

Bilişsel kolaylığın artıları da var.

Kesinlikle bilişsel kolaylık durumunun daha uygun olduğu haller de var. Sonuçta bu yetenek her gün karşılaştığımız durumlara çözüm olması için evrimleşti. Neden düşünmeniz gerekenden daha çok düşünesiniz? Burada önemli olan üstünde daha fazla düşünülmesi gereken şeyleri ayırt edebilmek. Ancak günümüzde fikirleri paylaşmanın ve tekrarlamanın bu kadar kolay oluğu bir dönemde daha uyanık olmamız gerekir. Basitçe gerçekten doğru olan şeyleri daha önce defalarca duyduğumuz şeylerden ayırabilmek için bu gerekli.

Bir şey ne kadar tekrar edilirse o kadar doğru gelmeye başlar.

Yazan/Çeviren
C. Caner Telimenli
Kaynakça:
http://www.psc.isr.umich.edu/dis/infoserv/isrpub/pdf/Theattitudinaleffects_2360_.PDF

https://en.wikipedia.org/wiki/Effective_frequency