Hiç insanların neden kolayca bazı şeyleri fazla düşünmeden gerçekmiş
gibi kabul edebildiklerini merak ettiniz mi? Bazı olguların doğru olmadığı
halde doğruymuş gibi kabul edildiğini gördünüz mü? Ya da yeni bir şey öğrenmenin
neden bazen çok zor olduğunu düşündünüz mü? Bunların hepsinin sebebi aslında
aynı, bilişsel kolaylık durumu.
Beynimiz de vücudumuzun geri kalanı gibi enerji tasarrufu
yapmak üzere evrimleşti. Sürekli en etkin halinde çalışsaydı bu büyük miktarda
şeker tüketimine sebep olurdu. Eğer haftada bir av bulup yemek yiyebilen bir
canlı iseniz bu sizin açınızdan hiç iyi olmazdı, çünkü karşılayamayacağınız
oranda enerji tüketiyor olurdunuz. İşte beynimiz bu soruna bilişsel kolaylık
denen yöntemle çözüm buldu. Bu yöntem bir miktar bilgisayardaki “sistem boşta
işlemi” gibi düşünülebilir, beyin üzerindeki yükü azaltarak verimliliği
artırır.
Peki, bu bilişsel kolaylık işlevi nasıl çalışır?
Bilişsel kolaylık beyninizin ne kadar kendini zorladığını
ölçen bir terimdir. Hepimizin bildiği doğru olarak kabul görmüş bazı gerçekler
vardır; gökyüzü mavidir, ağaçlar yeşildir gibi. Bilişsel kolaylık beyninizin ne
kadar kendini zorladığını ölçen bir terimdir. Facebook'ta gezerken olduğu gibi
"kolay" durumundan 14x37 işlemini yapmaya çalışırken olduğu gibi
"zor" durumuna kadar. “Doğru" olarak tanımladığımız şeyler
genelde bilişsel kolaylık durumu ile alakalıdır. Bu doğruları işlemek için
beynimiz fazla çaba göstermek durumunda değildir. Çünkü bunlar hayatımız
boyunca tekrar tekrar karşımıza çıkmış olgulardır.
Bu tür şeyler sadece doğru hissettirmekle kalmaz, tanıdık ta
gelir. Zahmetsizlerdir ve iyi hissettirirler. Tüm bunlar bilişsel kolaylığın
sonuçlarıdır. Şimdi sorun şu ki "bilişsel kolaylık" olgusu farklı
yöntemlerle yapay olarak ta yaratılabilir. Bunlardan biri uyarıcıyı sürekli
tekrarlamaktır.
Michigan'da bulunan iki üniversitede yapılan klasik bir
deneyde deneyi yapanlar üniversite gazetesindeki bazı reklamları çıkardılar ve
her reklamın yerine bu kelimeleri reklam başına bir tane olacak şekilde
yerleştirdiler.
"KARDIRGA", "SARICIK",
"BIWONJNI", "NANSOMA", "IKTITAF"
Bu kelimeler farklı yoğunluklarda gazetelerde göründüler.
Bir kelime gazetede sadece bir kere çıkarken diğerleri ikişer, beşer ya da
yirmi beşer kez göründü. Kelimelerin basılma sıklığı diğer üniversite
gazetesinde tam tersiydi. Araştırmacılar deneyin sonunda anketörler gönderip
deneklere kelimelerin anlamını derecelendirmelerini istediler. Bu
derecelendirme "bu kelime iyi bir anlama geliyor" yargısından
"bu kelime kötü anlamlı" yargısına kadar uzanan bir skalaya sahipti.
Ve sonuçlar açıktı. Bir kelime gazetede ne kadar çok kullanılmışsa o kadar çok
insan o kelimenin iyi bir şey olduğunu düşünüyordu. Yani yeterli tekrar ile
anlamsız bir kelime bile tanıdık bir şeye dönüşebiliyor.
Bilişsel kolaylık ve iyi duyguları tetikliyor. Deneyler
ayrıca bu durumun İngilizce konuşanlara Çince karakterler ya da rastgele
şekiller gösterilince bile çalıştığını ortaya koydu. Ve bulgular aslında bundan
daha da genel sonuçlara sahip. Mesela şarkılar birkaç kez dinlendikten sonra
ilk dinlemeye göre kulağa daha güzel geliyor. Ve yıllık fotoğraflarına bakan
katılımcılar fotoğrafları birkaç kere da gördükten sonra fotoğraftakileri daha
cana yakın buldu. Bu durum ünlü diye tabir ettiğimiz insanların neden bu
konumda olduklarını da açıklıyor, maruz kalma miktarının fazlalığı.
Beynimiz aynı zamanda tehditleri algılamak için evrimleşti. Ve
yeni olan her şey potansiyel bir tehdittir. Ancak tekrarlanan bir şekilde maruz
kaldıktan sonra kötü bir şey olmaz ise o şey tanıdık ve rahat gelmeye başlar ve
bir tehditten çok güvenliğin işareti olur. Üstelik bu olgu insanların de
ötesine geçer. Yumurtada iken sürekli
bir sese maruz kalan tavuk embriyonları civciv olduklarında aynı ses ile
karşılaştıklarında yardım isteme oranı azaldı. Ancak tekrar bilişsel kolaylık
yaratmak için tek yol değil. Yüksek kontrasta sahip görseller beyinde bilişsel
olarak daha kolay işlendiği için olumlu hissetmemizi sağlar. Bu da çoğu
Instagram filtresini açıklıyor.
Bu üç şeyin ortak noktası nedir?
KAHVALTILIK, İSVİÇRE, BÖREK
Peki ya
KÖPRÜ, KAZAK, AĞRI dersek?
İlkinin cevabı peynir, ikincisi boğaz olacak. Tabi her üç
kelime seti bağlantı taşımaz. Ancak deneyler sonucunda görüldü ki insanlar
bağlantı olup olmadığını birkaç saniyede çözüyor, o bağlantının ne olduğunu
hemen çözemeseler bile. Bu durum bilişsel kolaylığın yarattığı bir hissiyattan
ötürü oluşuyor. Beyine bir yerlerde bu bağlantılar bir tanımlama sürecini
ateşliyor. Ki bu durum insanı iyi hissettiriyor. İşte bu yüzden çoktan seçmeli
testlerde cevaptan emin olmadığınızda
"ilk işaretlediğiniz genelde doğrudur" derler.
Şimdi bu doğrumu yanlış mı bir bakalım.
“Tüm güller çiçektir. Bazı çiçekler çabuk solar. Bu sebeple
bazı güller çabuk solar.”
-Doğru mu?
Aslında cevap yanlış olacaktı. Güller tam olarak çabuk solan
çiçekler grubuna dahil olmak zorunda değiller. Benzer bir şekilde üç soru ile
yapılan bir test insanların %90'ının test net bir şekilde basıldığında en az
bir yanlış cevap verdiğini gösterdi. Ancak test silik yani zor görülür bir
şekilde basılınca hata oranı %35'e düştü. Testi daha az okunaklı yapmak
sonuçların doğruluğunu arttırdı. Çünkü bu durum beyinde bilişsel stres
oluşturdu, bu da beynin daha fazla çalışmasına sebep oldu. Bu da sezgisel
olarak uygun gelen ama yanlış olan sonuca hemen atlayanların sayısını azalttı. Bilişsel
kolaylık sezgisel ve yaratıcı olmak açısından yararlı, ancak aynı zamanda sizi
daha kolay kandırılabilir yapıyor. Yani testinizin yazılı kısmına ilk aklınıza
geleni işaretlemek büyük ihtimalle iyi bir strateji, ancak konu fizik gibi
cevapların genellikle sezgisel olmadığı ve pek çok yanlış kanını olduğu
alanlarda kuşkucu olmak daha önemli oluyor. Bu uyanıklık ise gayret gerektiren
bir durum ve ne yazık ki mutsuzlukla eşdeğer.
Hiç fark ettiniz mi, büyük bilim insanları ve analitik zekâlar
huysuz ve kuşkucu karakterler oluyor. Yani düşünüyorum da bu durum sadece kötü
sosyal becerilerden ibaret olmayabilir. İşlerini yapabilmeleri için bunun
gerekli olması mümkün. İşte bu da öğrenmenin ve kritik düşüncenin getirdiği bir
paradoks. Bilişsel kolaylık hoş bir şey, tanıdık ve çaba gerektirmiyor. Sizi
gerçekten yaratıcı ve sezgisel yapıyor. Ancak sizi aynı zamanda kandırabilir. Doğru
olmayan şeyleri doğruymuş gibi görmenize sebep olabilir. Ve öğrendiğinizi sandığınız
halde öyle olmayabilir. Öbür yandan, kuşkucu ve analitik olmak daha fazla
zihinsel çaba ister. Kafa karıştırıcıdır ve çok ta hoş hissettirmez ancak
gerçeği fanteziden ayırmanın en güzel yoludur.
Bilişsel kolaylığın artıları da var.
Kesinlikle bilişsel kolaylık durumunun daha uygun olduğu
haller de var. Sonuçta bu yetenek her gün karşılaştığımız durumlara çözüm
olması için evrimleşti. Neden düşünmeniz gerekenden daha çok düşünesiniz? Burada
önemli olan üstünde daha fazla düşünülmesi gereken şeyleri ayırt edebilmek. Ancak
günümüzde fikirleri paylaşmanın ve tekrarlamanın bu kadar kolay oluğu bir
dönemde daha uyanık olmamız gerekir. Basitçe gerçekten doğru olan şeyleri daha
önce defalarca duyduğumuz şeylerden ayırabilmek için bu gerekli.
Bir şey ne kadar tekrar edilirse o kadar doğru gelmeye
başlar.
Yazan/Çeviren
C. Caner Telimenli
Kaynakça:
https://www.youtube.com/watch?v=cebFWOlx848
(çoğu buradan çeviri)
http://www.psc.isr.umich.edu/dis/infoserv/isrpub/pdf/Theattitudinaleffects_2360_.PDF
https://en.wikipedia.org/wiki/Effective_frequency