Bilim ve teknoloji bloğu

18.08.2017

Kuantum Dolanıklık




1930'larda, Albert Einstein Kuantum mekaniği konusunda çekinceleri vardı. Bunun üzerine geliştirdiği teoriye göre gelişigüzel bir uzaklıkta da olsa evrende bir noktada olan bir olay bir başkasını anında etkiliyordu. Buna "uzaktan etkileyen korkutucu eylem" dedi. Çünkü bu tarz bir olayın saçma olduğunu düşünüyordu. Bu ışık hızından hızlı iletişim demekti ki bu görelik kuramı ile çelişen bir durumdu. Şimdi ise bu deneyi yapıp bulduğumuz şey gerçekten korkutucu bir olay.

Öncelikle spin (dönüş) denen olayın ne olduğunu anlamamız lazım.

Tüm temel parçacıkların bir dönüşü vardır. Hayır, aslında gerçekten dönmüyorlar. Ancak benzetme uygun bir benzetme. Açısal momentumları var ve uzayda belli bir yönleri var. Şimdi, bu parçacığın dönüşünü ölçebiliriz, ancak öncelikle ne taraftan ölçeceğimizi seçmemiz lazım. Ve bu ölçümün sadece iki sonucu olabilir. Ya parçacık ölçümün yapıldığı yön ile örtüşecek ki buna yukarı dönüş (spin up) diyoruz; ya da parçacığın dönüşü ölçümün yapıldığı yönün tersine olacak ki buna da aşağı dönüş (spin down) diyoruz.

Peki, parçacığın dönüşü dikey olmasına rağmen biz ölçümü yatay olarak yaparsak ne olur? Bu durumda parçacığın yukarı ya da aşağı dönüşü olması ihtimali %50 olur. Ve ölçümden sonra parçacık sahip ölçüldüğü dönüşü sürdürür, yani dönüşü ölçmek parçacığın dönüşünü de değiştirmiş olur.

Peki, parçacığı dikeyden 60 derece gibi bir açı ile ölçersek ne olur? Bu durumda parçacık daha çok ölçümün yapıldığı yönde döndüğü için 3/4 kez yukarı doğru, 1/4 kez de aşağı doğru döner. Bunun olma olasılığı açının yarısının kosinüsünün karesi ile ilişkilidir.

Olasılık (yukarı dönüş) = P (^)  = cos(q/2)2
Olasılık (aşağı  dönüş) = P (⌄)  = sin(q/2)2

Şimdi, Einstein'ın önerdiği gibi bir deney bu parçacıklardan ikisini kullanarak yapılabilir, ancak belirli bir şekilde hazırlanmaları lazım. Mesela kendiliğinden enerjiden oluşmalılar.  Evrenin toplam açısal momentumu sabit olmak zorunda oluğu için, bir parçacığın dönüşü yukarı yönlü ölçülmüş ise aynı yönde ölçülmüş olan diğeri aşağı yönlü olması lazım. Burada delirtmek lazım ki Sadece aynı yönde ölçülmüş parçacıkların dönüşleri birbirinin tersi olur.

İşte burada işler biraz garipleşmeye başlıyor. Tüm parçacıkların iyi belirlenmiş bir dönüş ile oluşmuş olduklarını düşünebilirsiniz, ancak öyle değil. Sebebi ise şu; dönüşlerinin dikey ve ters olduğunu düşünün.

Eğer ikisini de yatay olarak ölçersek, her ikisinin de yukarı yönlü olma ihtimali 50/50 olur. Yani iki ölçümün de aynı yukarı yönlü sonucu verme ihtimali %50 olur ve bu açısal momentumun korunumu yasası ile çelişir. Kuantum mekaniğine göre bu parçacıkların belirli bir dönüşleri yoktur bile. Bu parçacıklar dolanıktır, ki bu basitçe dönüşlerinin birbirinin tersi olduğu anlamına gelir. Yani bir parçacık ölçüldüğü ve dönüşü belirlendiği zaman, anında diğer parçacığın ölçümünün vereceği sonucu biliyorsunuz.  Bu titiz bir şekilde defalarca deneysel olarak test edildi. Hangi açı ile ölçüldüğü, hangi detektörlerin kullanıldığı ya da birbirlerinden ne kadar uzak oldukları fark etmeksizin her zaman birbirlerinin tersi sonucu verdiler. 

Şimdi durup bunun ne kadar çılgınca olduğunu düşünün. İki parçacığın da dönüşü bilinmiyor, siz birini ölçüyorsunuz ve anında öbür parçacığın dönüşünü biliyorsunuz, birbirlerinden onlarca ışık yılı uzakta olsalar bile. Sanki yapılan ilk ölçümün sonucu diğerinin sonucunu ışık hızından hızlı bir şekilde etkiliyor ki bu gerçekten de pek çok teorisyenin yaptığı tespit ile aynı.

 Ancak Einstein buna dâhil değil. Bu Einstein'in canını çok sıkmıştı. O da farklı bir açıklama getirdi; bütün hangi açıdan ölçülürlerse ölçülsünler parçacıkların önceden hangi dönüşe sahip olacaklarına dair gizli bir bilgiye sahip olduklarını iddia etti. Bizim sadece ölçene kadar bu bilgiye sahip olmadığımızı söyledi.

Parçacıklar uzayda aynı noktada oluştukları andan itibaren bilgi parçacıkları içinde olduğu için parçacıklar arasında hiçbir sinyalin ışık hızından hızlı aktarılması gerekmeyecekti.  Bir süre için bilim insanları parçacıklar hakkında onları ölçünceye dek bilemeyeceğimiz şeyler olduğunu kabul ettiler. Ama sonra John Bell bunu test edebilecek bir deney ile çıkageldi. Bu deney parçacıkların baştan beri gizli bilgi barındırıp barındırmadığını belirleyecekti.

Deney şu şekilde çalışıyor; İki tane dönüş detektörü var ve her detektör dönüşü 3 yönden birinde ölçebilecek şekilde tasarlanmış. Bu dönüş yönleri rastgele bir şekilde seçilecek ve birbirlerinden bağımsız olacaklar. Şimdi, dolanık parçacık çiftleri iki detektöre de gönderilecek ve biz ikisinin de aynı, yani ikisi de aşağı ya da yukarı olup olmadığını ya da birbirinden farklı olup olmadığını kaydedeceğiz. Bu deneyi rastgele ölçüm yönlerini değiştirerek tekrar tekrar yapacağız. Bunu iki detektör ne aralıklarla farklı sonuçlar verdiğinin yüzdesini bulana dek devam edeceğiz. Ve önemli olan da bu, çünkü bu oran parçacıkların baştan beri gizli bilgi taşıyıp taşımadığını bize söylüyor.

Şimdi bunun niye böyle olduğunu görmek için, yani parçacıkların gizli bilgileri olup olmadığını görmek için farklı ölçümlerin tahmin edilen frekanslarını ölçelim.  Bunu parçacıkların kendi aralarında gizlice anlaştığı bir plan olarak düşünebilirsiniz. Ve planın yerine gelmesi için gereken tek şart parçacıkların aynı yönde ne zaman ölçülürse ölçülsünler ters dönüş bilgisi vermeleri gerekiyor olması.

Yani örnek planlardan biri olarak, bir parçacık ne zaman ölçülse her ölçüm için yukarı sonucunu verecek ve ikizi her ölçüm yönü için aşağı dönüş sonucunu verecek. Ya da başka ikinci bir plan şu olabilir; ölçülen parçacıklardan biri ilk yön için yukarı dönüş, ikinci yön için aşağı dönüş, üçüncü yön için yukarı dönüş sonucunu verirken ikizi ise ilk ölçüm için aşağı yönlü, ikinci ölçüm için yukarı yönlü, üçüncü ölçüm için ise aşağı yönlü dönüş sonucunu verebilir.  Tüm diğer planlar matematiksel olarak eşdeğer, yani bu iki planı kullanarak farklı sonuçların tahmin edilen değerlerini hesaplayabiliriz.

Birinci plana göre sonuçlar her zaman açık bir şekilde %100 olarak birbirinden farklı olacak. İlki için seçilen yönler fark etmiyor, ancak ikincisi için hangi yönlerin seçildiği önemli.  Örnek vermek gerekirse eğer iki detektör ilk yönde ölçüm yaparsa, A parçacığı yukarı dönüş sonucu verecek, B parçacığı da aşağı dönüş sonucu verecek. Sonuçlar farklı yani.

Ancak onun yerine B detektörü ikinci yönde ölçüm yaparsa sonuç yukarı yönlü dönüş olacak, yani aynı sonucu verecek. Bunu bu şekilde tüm kombinasyonlar için deneyebiliriz ve sonuç olarak bulduğumuz şey 5/9 oranında sonuçların farklı olduğu olur. Yani, ikinci planı kullanarak sonuçlar 5/9 oranında farklı olmalı ve ilk planı kullanarak sonuçlar %100 oranında farklı olmalı. Yani genel olarak parçacıkların gizli bir bilgisi varsa 5/9 oranından çok kere farklı sonuçlar görmemiz lazım.

Peki deney ne sonuç veriyor?

Sonuçlar sadece %50 oranında farklı oluyor. İşe yaramıyor!  Yani deney farklı yönlerde hangi dönüş sonucu vereceklerine dair gizli bir bilgi taşıdıkları varsayımını çürütüyor. Peki, öyleyse Kuantum mekaniği bu sonuçları nasıl açıklıyor? Şimdi detektör A'nın ilk yönde ölçüm yaptığını hayal edelim ve sonuç yukarı yönlü olsun. Bu durumda anında diğer parçacığın aynı yönde ölçüldüğünde aşağı yönlü olacağını biliyoruz ki bu rastgele olarak 1/3 kez oluyor.  Ancak, eğer B parçacığı diğer iki yönden birinde ölçülürse, yani 60 derece açı yapacak şekilde ölçülürse yazının başından da hatırlayacağınız gibi sonuç 3/4 kez yukarı yönlü dönüş sonucunu verir. Seçim yönleri 2/3 oranında rastgele bir şekilde seçildiği için B parçacığı 2/3 çarpı 3/4 eşittir 1/2 kez yukarı yönlü dönüş sonucu verecektir.  Yani iki detektör de sonuçların yarısında aynı sonucu verecek ve diğer yarısında ise farklı sonuç verecek. Ki bu deney sonuçları ile bire bir örtüşüyor.

Yani Kuantum mekaniği konusunda sıkıntı yok. Ancak bu sonuçların nasıl yorumlanacağı konusunda tartışma var.  Bazı fizikçiler kuantum parçacıklarının gizli bir bilgi taşımadığı yönünde bir kanıt olarak görüyorlar ve dönüşlerinin ancak ölçüldükleri zaman bir anlam kazandıklarını söylüyorlar. Diğer fizikçiler ise dolanık parçacıkların ölçüldükleri zaman birbirlerini ışıktan hızlı bir şekilde uyararak gizli bilgilerini güncellediklerini düşünüyor.

Peki, bu ışık hızından hızlı bir şekilde iletişim kurabileceğimiz anlamına mı geliyor?

Herkes bunun olamayacağı konusunda hemfikir, çünkü detektörlerden aldığımız sonuçlar rastgele sonuçlar.  Hangi yönde ölçüm yaparsanız yapın ya da diğer detektörde ne olursa olsun yukarı ya da aşağı yönlü sonuç alma ihtimalimiz %50 oluyor. Sonradan bu gözlemciler bir araya gelip sonuçlarını karşılaştırdıklarında aynı yönü seçtiklerinde birbirlerine göre farklı sonuç aldıklarını görecekler, ancak bunun bilgi iletimine bir faydası olmaz.

İki veri seti de rastgele olur, ancak diğer tarafın karşıtı bir şekilde rastgele olur.

Bu gerçekten de korkutucu, ancak iki yönlü iletişime izin vermiyor, bilginin ışıktan hızlı aktarılmasını sağlamıyor yani görelik kuramını ihlal etmiyor.

Ve işte bu, en azından Einstein’ı mutlu ederdi.

Çeviri: C. Caner Telimenli



14.08.2017

Güvenin Evrimi ve Oyun Teorisi

İnsanlar arasındaki ilişkiler bilindiği gibi statik bir olgu değildir, zamana ve koşullara göre değişmeye meyillidir. Bu değişimlerin nasıl oluştuğu çoğu zaman insanlar için belirsiz ve anlaşılmaz olmuştur. Temelinde bu ilişkiler sosyal olguların ve ahlak anlayışının etkileşimi ile şekillenir. Daha açık bir tanım yapmak için evrim ve oyun teorisi gibi konuları da işin içine katmak gerekir.

Ancak bu konuya değinmeden önce insan ilişkilerinin tarih içindeki gelişimine ve genel durumuna bir göz atalım.

Kanlı bir savaşın içinde insan

Bundan yaklaşık yüz yıl önce, tarihin en kanlı savaşlarında biri olan Birinci Dünya Savaşı hala sürmekteydi. Modern teknolojinin getirdiği yenilikler, en taze halinde karşı tarafa bir üstünlük sağlamak amacı ile savaş alanına uygulanıyordu. Bu savaş makineli tüfekler, kimyasal silahlar, tanklar, uçaklar gibi yeni teknolojilerin emekli olma zamanı gelmiş olan atlar, kılıçlar ve dalga dalga insanları düşmanın üzerine göndermeye dayalı eski stratejilerin son kez bir arada bulunduğu bir savaştı. Yani kısaca yapılan hataların hesabını sıradan insanların çektiği bir deneme yanılma tahtası gibiydi. Modern savaş alanlarında uygulanan pek çok taktik bu dönemde keşfedildi. Ve bu buluşların karşılığı kanla ödendi.

Bunun yanı sıra bu savaş topçuların piyade üzerinde en yoğun kullanıldığı savaşlardan biriydi. Bazen günlerce süren bombardımanlar olur, eğer bu patlamada ölmezseniz bile ölen arkadaşlarınızın parçalanmış cesetleri,  bombardımanın insanı çılgına çeviren gürültüsü ve üzerinizde yarattığı psikolojinizi darmadağın eden etkisi ile uğraşmak durumunda kalırdınız. Ve üstüne baş gösteren salgın hastalıklar da tuzu biberi oldu.

Bu şartlar altında yaşayan askerlerin davranışlarını değerlendirecek olursak; beklenti tamamen insanlık dışı davranan, saldırgan ve anlaşılması imkânsız insanlar ile karşılaşmak yönünde olurdu. Ancak aksi yönde davranışların sergilendiği vakalar gözlemlendi.



Bunlardan biri de Birinci Dünya Savaşı’nda batı cephesinde 1914 Noel’inde gerçekleşen Noel ateşkesi olarak bilinen durumdu. Bu olay sırasında karşılıklı taraflarda bulunan İngiliz, Fransız ve Alman askerleri düşmanın görüldüğü yerde vurulması emrine karşı gelerek birbirlerinin Noel’ini kutlamak üzere siperlerinden çıkıp tarafsız bölgede buluştular. Bu garip durum bir istisna da değildi. Çanakkale savaşları da dâhil olmak üzere pek çok cephede ara ara resmi olmayan ateşkesler yapılıyordu. Bu olayın arkasındaki mantık ise yaşa ve yaşat felsefesiydi.

Buradan günümüze doğru uzanacak olursak, karşılıklı güven konusunda negatif yönlü bir değişim olduğu gözlenebilir.

Savaş sonrası dönem

Birinci Dünya Savaşı’ndan günümüze uzanan dönemde kişisel ilişkiler boyutunda güvendeki değişimi ele alırken söyleyebileceğimiz ilk şey insanların arkadaş çevrelerinin eskisine göre çok daha küçük olduğu ve insanların kimi dost diye tanımladıklarına çok daha fazla seçici davranıyor olmaları olur. İlerleyen teknoloji ile birlikte gelen sosyal medya ve benzeri iletişim araçları ile sosyalleşme imkânları artarken bu imkânların ne kadar doğru doğru kullanıldığı akıllarda soru işareti oluşturuyor.
Aşağıdaki grafiklerde, Chicago Üniversitesi tarafından ilk kez 1972 yılında yapılmaya başlanan “Genel Sosyal Durum Anketi” güven ve benzeri faktörlerin bir araya gelmesinden oluşan bilgileri içermektedir.  Bu anketler pek çok değişik etmen gözetilerek hazırlanmıştır. Verilen ilk grafikte de görülebileceği gibi, yapılan ankette “Çoğu insan güvenilebilirdir.” seçeneğini işaretleyenlerin oranı 1972 yılında %46’dan 2012 yılında %32’ye kadar gerilemiştir. İlk grafikteki kırmızı hat karşılaştırma için diğer grafiklerde çizgili hat ile gösterilmiştir.



Bu grafikte gösterilen azalışın yaş ve kuşak ile nasıl bir bağlantısı olduğuna dair ilginç veriler içeriyor. 1944 ve öncesi doğanlar için güven oranı yüksekken 1945 sonrası doğan ve “babyboomers” olarak adlandırılan grupta da benzer oranlar sergiliyor. Ancak 1965 sonrası doğan ve X kuşağı olarak adlandırılan grup daha düşük güven oranları sergiliyor. Gene de yıllar içinde bu grubun yaş ortalamasının artması ile güven oranında bir ufak bir yükseliş gözleniyor. Sahneye en son çıkan ve “Millenials” olarak adlandırılan 1985 ve sonrası doğumlular için ise güven oranları en düşük seviyelerde bulunmakta. İlerleyen zaman ile yaşlanan bu grubun da X kuşağına benzer bir şekilde güven oranlarını arttırıp arttırmayacağını ise zaman gösterecek. 





Devam edecek olursak, insanların finansal durumu ile güven arasında da bir ilişki kurmak mümkün. Bu araştırma dâhilinde insanlara “Diğer ailelere kıyasla maddi durumunuz hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna verilen cevaba bağlı olarak diğer insanlara ne kadar güvendikleri ile ilgili sorular arasında kurulan ilişki ile finans ve güven bağlantısı incelendi.  Elde edilen sonuçlarda ise yüksek gelirli ailelerin insanlara daha fazla güvendiği, düşük gelirli ailelerin ise diğer insanlara güvenmekte daha temkinli davrandığı gözlemlendi.

Konu ile ilintili Eric Uslaner tarafından yazılan “Güvenin Etik Temelleri” adlı çalışmada gelir adaletsizliği ve güven üzerindeki etkisi ile ilgili detaylı bir şekilde inceleniyor. Araştırmanın bulgularına göre gelir adaletsizliğinin daha fazla olduğunu düşünen insanlar arasında birbirine güven düşük seviyelerde kalıyor. Gelir adaletsizliğinin hem Amerika hem de Dünya bazında giderek arttığı düşünüldüğünde aynı etkinin burada da söz konusu olduğu düşünülebilir.



Güven konusundaki pek şaşırtıcı olmayan ancak sebebi çok anlaşılabilir olmayan etken ise eğitim durumudur. Anketin gösterdiği kadarıyla eğitim durumu arttıkça diğer insanlara olan güven de artmaktadır. Eğitim durumu ve güven arasındaki ilişkinin dinamiklerini incelemek zor ve tam olarak neden böyle bir ilişki olduğu bilinmiyor. Ancak bu konuda yapılmış “Güvenin Bilişsel Temelleri” adlı bir çalışmanın belirttiği kadarı ile eğitim ile gelen gelişmiş sosyal yetenekler, daha fazla iş fırsatı ve yüksek gelirin bir etken olabileceği düşünülüyor.



Burada bahsedilenlerin dışında sağlık durumu ve mutluluk gibi etmenlerin de güven ile ilişkili değişkenler olduğunu söyleyebiliriz. Daha sağlıklı insanlar güvenmeye daha yatkınken, sağlık durumu kötü olanlar daha az güveniyor. Benzer bir şekilde, mutlu insanlar güvenmeye daha açık olabilirken mutsuz insanlar ise daha temkinli oluyor. Ve tabi etnik köken gibi etmenler de güven konusunda bir etmendir. Beyaz olarak tanımlanabilecek gruplar diğerlerine güvenmeye daha yatkın, ancak diğer gruplarda bu oran çok daha düşük.

Oyun Teorisi ve Evrim

Bir ya da birden fazla tarafın belli kurallar çerçevesinde birbirleri ile olan etkileşimi oyun teorisi dâhilinde incelenen bir konudur. Oyun teorisi ekonomi ya da biyoloji gibi pek çok alanda kendine uygulama alanı bulmuştur. Diferansiyel oyunlar, kombinasyon oyunları ya da meta oyunlar dahil olmak üzere pek çok çeşidi olsa da biz daha çok İşbirlikçi olan ya da olmayan oyunlar ile sıfır toplamlı oyunlar ile ilgileneceğiz.

İlk örnek olarak iki tarafın iş birliği yaptığı durumda 2 birim kazancı olduğu, kaybettiklerinde 1 birim kaybettikleri, kazandıklarında 3 birim aldıkları ve iki taraf da iş birliği yapmadığında 0 birim kazandığı bir örneği ele alalım. Tur sayısı da önemli bir değişken olsa da örneklerin anlaşılır olabilmesi için oyunları beş tur ile sınırlayacağız.

1.Tur: A=2 B=2
2. Tur: A=4 B=4
3.Tur: A=6 B=6
4.Tur: A=8 B=8
5.Tur: A=10 B=10

İki tarafın da iş birliği yaptığı bir durumda oyun kaç tur oynanırsa oynansın iki tarafın da kazancı eşit olacaktır. Birbirlerini aldatmaları oyunun sona ermesine ve kazancın durmasına sebep olacağı için çekici bir durum değildir.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken bazı noktalar var. Eğer oyunda bir tarafın işbirliği yapmayarak kazandığı ödül miktarı çok yüksek olsaydı, beşinci tur sonunda karşı taraf iş birliği yapmadığı halde kârlı çıkabilirdi. Şimdi işbirliği yapmadıklarında 3 yerine 10 birim kazansınlar.

1.Tur: A=10 B=-1 (A işbirliği yapmaz)
2.Tur: A=20 B=-2 (A gene iş birliği yapmaz)
3.Tur: A=20 B=-2 (B bıkar ve oyunu bırakır)
4.Tur: A=20 B=-2
5.Tur: A=20 B=-2

Burada ikinci turdan sonra B oynamayı bıraktı. Ancak A çoktan kazancını elde etmişti. Yani iş birliği yapmasa da kârlı çıkmış oldu. Bu tarz oyunlara sıfır toplamlı oyunlar (zero-sumgame) deniyor ve oyun teorisine çok büyük katkıları olmuş matematikçi John Forbes Nash Jr. bu tür oyunlarda kazanmanın tek yolunun oyuna hiç girmemek olduğunu söylüyor. 

Baştaki örneğe dönecek olursak, oyuncuların davranışları da burada oyunun nasıl sonuçlanacağı konusunda büyük bir etmen oluşturuyor. Eğer iki taraf da ilk başta iş birliğine yanaşmasaydı, iki tarafın da kazancı sıfır olurdu. Ya da bir hata eseri taraflardan biri işbirliği yapamasaydı, karşı taraf buna karşılık olarak iş birliği yapmayı bırakabilir ve kazanç düşük kalabilirdi.

1.Tur: A=2 B=2
2. Tur: A=4 B=4
3.Tur: A=7B=3 (A hata yapar)
4.Tur: A=7 B=3
5.Tur: A=7 B=3

Burada üçüncü turda A bir hata sonucu iş birliği yapamadı ve daha çok kazandı ve bunun üzerine B kayba uğradı.

Ancak hayatta her zaman oyunu bırakıp gitmek bir seçenek olmaz ve yapılan hatalara ya da kötü niyetli yaklaşımlara rağmen aynı kişi ile ilişkilerinizi devam ettirmek durumunda kalabilirsiniz. Böyle bir durumda ise kısasa kısas dediğimiz bir yöntem insanların sıklıkla uyguladığı bir yöntem olmuştur. Şimdi buna uygun olarak yeni bir oyun oynayalım ve ikinci turda bir olay olsun.

1.Tur: A=2 B=2
2. Tur: A=5 B=1 (A hata yapar)
3.Tur: A=4 B=4 (B karşılık verir)
4.Tur: A=6 B=6
5.Tur: A=8 B=8

Bu karşılaştığımız durumda A işbirliği yapmadı ve daha fazla kazandı. Buna karşılık bir sonraki turda B de aynı şeyi yaptı ve ödeşmiş oldular. Bu şekilde her şey yoluna girmiş gibi gözükse de bu gerçek hayatta nadiren bu kadar basit bir şekilde işliyor.

Bu örneğin üzerinde biraz daha duralım ve A’nın yanlışlıkla iş birliği yapamadığını düşünelim. Eğer B ile aralarında bir iletişim kanalı varsa ve uzun süreden beri işbirliği yapan taraflarsa B bu hatayı görmezden gelecek ve belki de karşılık verme gereği bile duymayacaktı. Ama aralarında daha önceden güveni zedeleyecek bir durum oluşmuşsa bu aralarındaki iş birliğinin sonu olabilirdi. Ya da A ile B arasında düzgün bir iletişim yoksa ve iki yabancı konumunda iseler, A hata yaptığında ve B de karşılık olarak o sefer için iş birliği yapmamayı tercih etseydi aralarında karşılıklı olarak birbirlerini aldatmaya dayanan bir ilişki oluşabilirdi.

Burada bu iki kişi arasındaki ilişkilerin önemi ortaya çıkıyor. Sosyal statüden eğitim durumuna kadar pek çok farklı değişken de bu davranışların şekillenmesinde etkili oluyor.

Şimdi ilk örnekten yola çıkarak olayın evrim ile ilişkisine bir göz atalım. Ancak burada yeni bir kural ekleyeceğiz. Tarafların hayatta kalabilmek için 15 birime ihtiyaçları olsun.

1.Tur: A=2 B=2 (iki taraf başta iş birliği yapar)
2.Tur: A=4 B=4
3.Tur: A=6 B=6
4.Tur: A=8 B=8
5.Tur: A=11 B=7 (A giderayak yapacağını yapar)

A son turda B ile iş birliği yapmamayı seçti ve işin içinden kârlı çıktı. Ancak bu oyun oynayacakları tek oyun değil. Bir süre sonra tekrarlanan oyunda B bunu unutmayacak ve davranışı buna göre şekillenecek. Ancak adımlarına dikkat etmesi gerekiyor. Eğer çok erken iş birliği yapmayı bırakırsa fazla kâr edemeden oyun sonlanır.

1.Tur: A=13 B=9 (iki taraf başta iş birliği yapar)
2.Tur: A=15 B=11
3.Tur: A=17B=13
4.Tur: A=19 B=15
5.Tur: A=18 B=18 (Bu sefer B giderayak yapacağını yapar)

Burada B son anda işbirliği yapmayı bıraktı. Bu sayede toplam kazancı on sekiz birim oldu. Ancak daha erken mesela birinci turda iş birliğini bıraksaydı toplamda sadece 12 birim kazanmış olacaktı ve hayatta kalamayacaktı. Bir önceki el davranışlarını etkileyerek yeni bir tutum sergilemesine sebep oldu. Bu karşılıklı etkileşimler çok uzun turlar boyunca tekrar edildiğinde ise davranışını değiştirip önlem alanlar daha fazla kâr elde ederken, ilk turda iş birliği yapanlar daha az kazanarak hayatta kalamayacaklar ve bu da ortamda A gibi sinsi bir davranış sergileyen insanların daha fazla artmasına sebep olacak.

Buna benzer daha fazla olasılığı gözlemleyebilmek için bu küçük oyunu deneyebilir, farklı karakterlerin birbirleri ile ilişkilerini inceleyerek ne gibi sonuçlara sebep olduğunu görebilirsiniz. https://osaatcioglu.github.io/trust/

Bu kısa yazıda geçmişten bu güne güvenin seyri ve oyun teorisinin ve evrimin bu durum ile ilişkisini ele aldık. Burada verilen örnekler çok az değişkene bağlı olmakla beraber olayın temellerini anlaşılır kılmaya yönelik hazırlanmıştır. Gerçek hayatta istatistiklerde de değinildiği gibi çok daha fazla etken işin içine girmektedir. Bahsedilen zaman diliminde insanların birbirine olan güvenin aralarındaki ilişkilerin paranoya, yersiz şüpheler, yanlış anlamalar ve bazen de istemli bir şekilde gerçekleşen kötü niyetli eylemler ile şekillendiği ortadadır. Ancak gene de bu öğelerin hiçbirinin bir diğerine ağır basmadığını bilmek ve karşı tarafa elini uzatarak oyuna başlamak aşağıya doğru yönelen grafiğin tekrar yükselmesine yardımcı olabilir. Güven oyununda kandırılsanız bile oyunu tekrar oynamadan aradığımız mutluluğa ulaşamayacağımızı da unutmamamız gerekir.

Yazan:                 C. Caner Telimenli
Düzenleyen:        Arsel Berkat Acar

KAYNAKÇA

Güvenin Bilişsel Temelleri “Thecognitivebasis of trust. Therelationbetweeneducation, cognitiveability, andgeneralizedandpoliticaltrust”


Güvenin Etik Temelleri “The Moral Foundations of Trust” -EricUslaner


“Amerika’da Güvenin Düşüşü”  -Uygulamalı sosyoloji Uzmanı Josh Morgan


Chicago ÜniversitesiGenel Sosyal Durum Anketi 1972-2012


İş Birliğinin Evrimi  “TheEvolution of Cooperationby Robert Axelrod “


Birinci Dünya Savaşı, Yaşa ve Yaşat felsefesi “Combat Motivation: TheBehaviour of Soldiers in Battle” -sayfa 147


Noel Ateşkesi